Adana bir ara Osmanlı Devletine isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edilerek, 1833 yılında Kütahya Antlaşmasıyle Mısır’a verilmiştir. Fakat ilerleyen zamanlarda 1840 yılında Londra antlaşması ile tekrar Osmanlılar'a geçmiştir.
İbrahim Paşa tarıma önem vermiş, işçilerin aldıkları ücretleri ve sosyal yaşamlarını yeniden düzenlemiştir. Kıbrıs'tan buğday, arpa cinsleri ile Suriye ve Mısır'dan şekerkamışını Adana ya getirtmiştir. Gerileme devrinde yönetimde görülen aksaklıklar yüzünden 19. yüzyılın başından itibaren Çukurova'da yeniden yer yer derebeylerde artış gözlemlenmiş ve aralarındaki çatışmalar halkın huzurunu bozmuştur. Tarsus'da Kelağa Oğlu Mehmet Ağa, Karaisalı'da Menemenci Oğulları, Kozan'da Kozanoğulları, bölgesel derebeylik kurmuşlar ve Devleti tanımamışlardır.
Devrin padişahı Derviş ve Cevdet Paşaların emrindeki İslah Tümenini Çukurova'ya göndererek Ali Küçükoğulları ve Kozanoğullarının derebeyliklerine son vermiştir. 1865 Yılından itibaren göçebe aşiretlerin bir kısmı Ceyhan, Osmaniye, Bahçe ve Kadirli bölgelerine zorla yerleştirilmişlerdir. Yerleşmek istemeyenlerin bir kısmı Suriye'ye kadar gitmişlerdir. Çukurova'ya yerleşen halka Devlet parasız toprak ve fidan dağıtara bu kişilerin tarımla uğraşmalarını sağlamıştır.
II. Mahmut devrinde başlayan yenilik hareketleri 1839'da Sultan Abdülmecit'in Tanzimat Fermanından sonra daha da çok artmıştır. 1856 Paris Antlaşması ile başlayan batılaşma isteği Adana'da kendisini göstermiştir. Bu esnada bahsedilen isyanların bir kısmı bastırılmıştır.
Ancak, 1856 Paris Antlaşması kararları doğrultusunda dış devletlerden alınan borç para gerektiği gibi kullanılmamış ve bu yüzden Devlette ve Adana’da getirdiği rahatlama çok kısa sürmüştür. Sultan II. Abdülhamid alacaklı devletlerden borçlarının ertelenmesini istemek zorunda kalmıştır. 1877 Osmanlı Rus Savaşının giderleri de dayanılamıyacak kadar ağır olmuş, Devlete gereksiz borçlar yüklemiştir. Sonuç olarak 1881'de Dûyun-u Umumiye (Genel Borçlar) kanunu ile halk vergiden ve hükümet’de borçtan kurtulamamıştır.
Bu arada Batum, Kars, Ardahan ve daha sonra Rumeli ve Afrika'da birçok yer kaybedilmiş, bunun suçu zamanın hükümetine yüklenmiştir. Birçok yerin kaybedilmesinin sorumluluğunu zamanın aydınları Sultan II. Abdülhamid'in diktatörlüğüne bağlamaktaydılar. Edinilen bilgilere göre bu kişiler kendi aralarında partiler kurarak devlete muhalefet kurmaya başlamışlardır. Üniversite öğrencileri ve Avrupa'daki Jön Türkler çalışmalarını arttırarak Sultan Abdülhamid'e Meşrutiyeti uygulatmak istediler. 1876 yılında I. Meşrutiyeti kabul edip, daha sonra Meclisi de fesh ederek Mutlakiyet yönetimine dönülen II. Abdülhamid devrinde zamanın özgürlükçüleri (Jön Türkler) İstanbul'dan zorla uzaklaştırılmışlardır. |